Kiminin boyaları canlı hayattan zevk almaktalar, kimi eskimiş, yıpranmış...
Hatta bazıları çökmek üzere!
Kimbilir ki ne kadar dayanıklı olduklarını?
Bazıları da sağlam görünse de içten çökmüş olabilir.
Bazıları mutlu...
Bir tanesi var ki arkalardan gülümsüyor sanki...
Sarı rengiyle parlıyor, aralardan el sallıyor...
Bir kaçı hala tamamlanmamış, daha büyümemiş.
Rengini bulmamış, hayatına anlam katmamış...
Yalnızlıklarının arasında bir de misafirleri var; ağaçlar...
Yeşil renkleriyle dikkat çekmeye çalışır gibiler.
Ama onlarda çoktan renklerini soldurmuş, boyunlarını bükmüşler...
Kendi parçalarını, yapraklarını dökmüşler.
Tutunacak bir dal arar gibi apartmanlara yaslanmış kimisi...
Yine de hepsi farklı hayallerde, düşlerde, renklerde...
Kalabalığın ortasında yalnızlıklarını yaşıyorlar.
Yine de dışarıdan hepsi bir arada, el ele görünüyorlar.
Yalnızlıklarını da birbirleriyle paylaşıyorlar.
Tıpkı bizler gibi...
İnsanlar gibi...
Sadece görünüşleri insanlar gibi.
Dışarıdan göründüğünden başka benzer yanları yok bizlerle.
Onlar insanlar gibi yalnız görünseler de, kendi içlerinde insanlar yaşıyor olsa da; ne onlar gibi gerçekten yalnız kalabilirler, ne de onların hissettiklerini hissedebilirler.
Ne birine özlem duyabilirler, ne de bu özlemin getirdiği acıyı çekebilirler.
Kimseyi sevemez, aşık olamazlar.
Kimse için gözyaşı dökemezler.
Bütün bu duyguları yaşayan bizleri içlerinde büyütürler.
Çoğumuzun sırrını sadece onlar görür, onlar duyarlar. Kimselere de söylemezler.
Kimbilir, belki de apartmanlar gibi olmak daha iyidir!
Hiçbir şey hissetmemek, yaşamamak...
Kimbilir, kalabalığın ortasında yalnız kalmaktansa, yalnız kalmak daha iyidir.